MARTIN
HEIDEGGER
1
MARTIN HEIDEGGER’İN KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ
Martin Heidegger
26 Eylül 1889’da doğdu, 87 yıl yaşadı ve 26 Mayıs 1976’da öldü. Almanya’nın
Messkirch kasabasında doğdu, ilk ve ortaokul eğitim hayatına da bu kasabada
başladı. Lise eğitimine Freiburg’da başladı ve burada tamamladı. Freiburg’daki
lise hayatı boyunca matematikle birlikte evrim biyolojisi ve katolik teolojiye
ilgi duydu. Çocukluğundan itibaren dine ve felsefeye eğilimli biri olarak
yetişti. Felsefi çalışmalarıyla olduğu kadar, yaşamı ve çeşitli dönemlerde
sergilediği politik tutumuyla da tartışma konusu oldu. Felsefi bilgi, birikimi
önemi yadsınamazken siyasi açıklamaları dolayısıyla sürekli sorunlu bir
ilişkinin taşıyıcısı oldu ve bu durum çoğu zaman felsefi çalışmalarına da
yansıyarak onları gölgede bıraktı. Hatta kaynaklara bakıldığında 1933 senesinde
Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte Heidegger, Nazi Partisi’ne katılmıştır.
Ve birçok konuşmasın da Hitler’e duyduğu saygı ve sevgiyi dile getirmiştir. Bu
yüzden 1945 yılında Nazilere katıldığı gerekçesiyle görevinden
uzaklaştırılmıştır. Ancak yaptığı çalışmaların kuvvetliliğinden ve etkisinden
dolayı önemini korumuş ve felsefe açısından yerini muhafaza etmiştir.
“Lise yaşamı
boyunca özellikle onu ve felsefesini etkileyecek bazı şeylerle tanışmıştır.
Franz Brentano’nun ( Aristoteles’e Göre Var Olanın Çok Çeşitli Anlamına Dair)
adlı çalışması ile ‘varlık’ sorusunun önemini kavrama yolunda ilk adımlarını
attı ve özellikle son sınıfta kendisini yoğun bir Aristoteles okumasına adadı.
Ayrıca Heidegger lise çağının son döneminde özellikle Alman edebiyatına büyük
ilgi gösterdi, bunun yanı sıra Eski Yunan edebiyatının seçkin eserlerini okudu.
Öte yandan, Heidegger’in Hölderlin şiiriyle tanışması da yine aynı döneme
rastladı. Lise son sınıfta Freiburg Üniversitesi’nde teoloji hocası olan Carl
Braig’ın (Varlığa Dair. Ontolojinin Ana Hatları) isimli çalışmasını okudu; bu
eserde bulunan Aristoteles, Thomas Aquinas ve Suarez alıntıları onun için
değerli bir kaynak görevini gördü ve özellikle ontolojiye dair kavramların
etimolojilerini burada öğrendi” (Ökten, 2012: 9).
Heidegger
üniversite öğrenimine başlamadan önce Avusturya’da Cizvit tarikatının eğitim
noktalarından olan Tisis kasabasındaki manastıra yazıldı ve amacı Cizvit
olmaktı. Ama sağlık sebeplerinden dolayı amacı yarıda kaldı ve Freiburg’a geri
dönerek burslu olarak teoloji okumaya devam etti. İki yıl sonra Teoloji
Fakültesinden kaydını sildirip, aynı üniversitenin Doğabilimi-Matematik
Fakültesi’ne geçiş yaptı ve 1913 yılında üniversite eğitimini tamamladı.
Heidegger lisans
öğrenimi boyunca tez çalışmasına yöneldi ve Arthur Schneider yönetiminde
1913’te Psikolojizmde Yargı Öğretisi adlı eseri ile doktor unvanını aldı.
Doktora tez danışmanı Schneider, 1913 yılında üniversiteden ayrılınca
Hıristiyan Felsefesi kadrosu boş kaldı ve Heidegger’de araştırma ve
incelemelerini dini konulardan kopararak kendisini tümüyle felsefeye adadı.
Doktorasından sonra üniversitede ders verebilme yetkisini kazanabilmek için gerekli,
olan doçentlik tezi çalışmasına yöneldi ve bu maksatla ünlü felsefeci Heinrich
Rickert’le birlikte çalıştı ve 1915 yılında Duns Scotus’un kategoriler ve imlenim öğretisi adlı eseri ile ders verme yetkisini
aldı ve öğretim üyeliğine giden son adımı da böylece atmış oldu.
“Heidegger, başyapıtı
Sein und Zeit’la (Varlık ve Zaman)
ilgili ilk çalışmalarına 1924 yılında başladı. 1926 yılının sonbaharında
Heidegger, Sein und Zeit üzerindeki çalışmalarını
da hızlandırdı. Aralık ayının sonlarına doğru kitabın henüz tümü bitmemişken
yazma işini sonlandırdı ve kitabı natam halde basıma yolladı. Sein und Zeit, 1927 yılı Nisan ayının
sonlarına doğru yayınladı. Bu kitabı sayesinde 19 Ekim 1927’de profesörlüğe yükseltildi.
Bu sıralarda Heidegger, kitabın geri kalan kısımları üzerinde çalışmalarını
sürdürdüyse de bir süre sonra bu girişiminden vazgeçti. 1970’te hafif bir felç
geçiren Heidegger bir süre hastanede kaldı. Bunun üzerine yayınlanmamış
yazıları ve notlarının nasıl tertip edileceğine ilişkin hummalı bir faaliyete
girişti. Bu çalışmalar 1974’e dek sürdü. Heidegger, toplu eserlerinin
tarihsel-eleştirisel (edisyon-kritik) olarak yayınlanmasının uzun süreceğini
düşünerek eserlerinin mevcut son halleriyle yayımlanması talimatını verdi.
Toplu eserler yayıncısı olarak eski dostu Vittorio Klostermann’ın aynı adı
taşıyan yayınevini seçti. 1975 yılında Toplu
Eserler arasındaki ilk kitap olan 24’üncü cilt çıktı. Martin Heidegger, 26
Mayıs 1976 günü Freiburg’da vefat etti ve doğduğu yer olan Messkirch’te toprağa
verildi” (Ökten, 2012: 13-16).
2
HEİDEGGER’İN
YAYINLADIĞI BAZI ESERLERİNİN ANA HATLARI
2.1
Psikolojizmde Yargı Öğretisi – Mantığa İlişkin
Eleştirel-Pozitif Bir Katkı-1914
Heidegger’in Freiburg
Üniversitesine verdiği doktora tezi bu eser toplam beş bölümden meydana
gelmektedir. Bu bölümler Wilhelm Wundt, Heinrich Maier, Franz Brentano ile
Anthony Marty ve Theodor Lipps’in yargı üzerine geliştirdikleri düşünce ve
kuramlara ayrılmıştır. Beşinci bölüm ise tezin sonuç bölümüdür.
2.2
Duns Scotus’un Kategoriler ve İmlenim
Öğretisi - 1916
Bu çalışma iki bölümden meydana gelmektedir: 1. Kategoriler Öğretisi; 2.
İmlenim Öğretisi. Giriş kısmında Heidegger Skolastiğin sorunsal-tarihsel bakış
açısıyla incelenmesi gerektiğini savunmuştur. Heidegger kategoriler sorunu ile
öğrencilik yıllarından itibaren ilgilenmiştir ve kategoriler meselesini felsefenin
temel problemlerinden biri olarak görmekteydi. Bu çalışması ile daha uzmanca
bir yaklaşım sergilemiştir. Bunu da Skolastik düşüncenin önde gelen
isimlerinden biri olan filozof Duns Scotus (1266-1308) üzerinden ele
almaktaydı. Çalışmanın kitap olarak yayınlanan hali için özel olarak kaleme
aldığı “sonuç” bölümünde Heidegger, birtakım tezler ya da temel ödevler ortaya
koymaktadır. Kategoriler öğretisinin birinci temel ödevi, çeşitli nesne
alanlarını, birbirine kategoriyal olarak indirgenemeyecek sahalarla
sınırlandırmaktır. Kategoriler öğretisinin ikinci temel ödevi, bu sorunun yargı
ve özne sorunu içine yerleştirilmesidir. Heidegger’in Duns Scotus’un gramatik
analizlerini ele aldığı kısım burası olmuştur.
2.3
Varlık ve Zaman - 1927
Varlık ve zaman, Heidegger’in Marburg Üniversitesi’nde
verdiği derslerin neredeyse tamamından beslenmiştir. Birinci kısmı Husserl’in Jahrbuch für Philophie und phanomenologische
Forschung isimli yıllığın sekizinci sayısında birinci yarım alt başlığıyla
yayımlanmıştır. İkinci yarısını tamamlayamadığı için mevcut haliyle ‘noksan’
olan Varlık ve Zaman’da ele almaya ve
üstesinden gelmeye çalıştığı mesele, felsefe veya ontolojinin imkân temellerini
atmak ve bu amaçla felsefi düşüncenin aslına geri dönmektir. Dolayısıyla
Heidegger’in burada izlediği yol, kendi ifadesiyle bir fundamental ontolojidir.
Ancak Heidegger, soyut bir ontoloji sistemi yerine varlığa ilişkin soruyu
sorarken olgusal ve açımlayıcı bir çözümleme yolu izlemektedir.
“Heidegger’e göre,
felsefenin aslı ile felsefenin tarihsel başlangıcı farklı şeylerdir. Felsefenin
başlangıcı, insanın varolma minvallerinden hareket edilerek bulunabilir.
İnsanın varolma minvallerinin tümüne birden Dasein
( insanın kendi ferdi varoluşu ) diyen Heidegger, bu ifadeden varlığa
açık-oluş’u kastetmektedir. Heidegger için Dasein,
bir nesne ya da idea olmayıp, olgusal
olarak varolan ve bu varoluşunu ‘anlayan’, başka deyişle bir varlık anlayışını
sergileyen, her daim bir varlık anlayışı içinde olan bir varolandır. Ancak söz
konusu varlık anlayışı, varlığı olduğu gibi (yani saf haliyle) sunmayıp,
çeşitli önyargı ve öngörülerle bulanıklaştırmıştır. Heidegger’in yapmaya
çalıştığı şey, bunları bir Dasein çözümlemesi
yardımıyla belirgin kılmak ve asla inmeye çalışmaktır. Dasein’ın teessüs edici yapısını açığa çıkartmak demek olan bu
çözümleme Heidegger’e göre tam anlamıyla fenomenolojiktir. Varlık ve Zaman’da izlenen fenomenolojik çözümleme, insani
varoluşun herhangi bir boyut ya da minvalini açığa çıkartmak için
gerçekleştiriliyor değildir. Buradaki amaç, çözümlemeyi bizahati Dasein üzerinden yapmak ve böylece Daseın’ın kendini anlamasını
sağlamaktır. Dolayısıyla, bu fenomenolojik analiz aynı zaman da hermeneutik bir
incelemedir”( Ökten, 2010 s95-96 ).
2.4
Kant ve Metafizik Meselesi - 1929
Heidegger’in “Kant
Kitabı”yla ortaya koymaya çalıştığı şey, Kant’ın, transendental tasavvur gücünü
belirlemeye çalışırken zamansallık sorununu keşfettiğini, ama bu sorunun
üzerine gitmekten kaçındığıdır. Varlık ve Zaman’ın özü demek olan bu sorunun
kökenini Kant’a taşımak isteyen Heidegger, böylece söz konusu eserin ana
fikrini yeniden teyit etme arzusundadır. Bu açıdan bu eser Heidegger için hem
bir destek, hem de meşruiyet kaynağı niteliğindedir.
“Heidegger’in “Kant Kitabı”, toplam dört bölümden
meydana gelmektedir. Birinci bölümde Heidegger, Kant için metafiziği
temellendirmenin neden saf aklın eleştirisi demek olduğunu sormaktadır. (…)
İkinci bölümde Heidegger, insanoğlunun sahip olduğu bilginin sonluluğunu ele
almakta, bu konuda Kant’ın ‘alımlayıcı görü’ diye nitelendirdiği çözümlemesine
yer vermektedir. (…) “Kant Kitabı”nın üçüncü bölümünde Heidegger, transendental
tasavvur gücü üzerinde daha ayrıntılı biçimde durmakta ve onun temellendirici
işlevini ortaya çıkarmaktadır. (…) Dördüncü ve son bölümde Heidegger, Kant’ın
uğraştığı metafiziğin temellendirilmesine ilişkin imkânları açığa çıkarmak
niyetindedir” (Ökten, 2012: 102).
2.5
Metafiziğe Giriş - 1953
Bu eser
Heidegger’in 1935 yılında Freiburg Üniversitesi yıllarında öğretmenlik yaptığı
zamanlarda verdiği ders ile aynı adı taşımaktadır. Eserin temel konusunu varlık
sorusu oluşturmaktadır. Kitabın Metafiziğin Temel Sorusu nedir adını taşıdığı
ilk bölümün cümlesi şöyle başlamaktadır: Neden varlık var da niye daha ziyade
hiçbir şey yok? İşte soru budur.
“Heidegger’e göre
sorulabilecek soruların en başta geleni bu sorudur: Neden varlık var, neden hiçbir
şey yok? Kitabın ilk bölümü, bu sorunun kapsam, önem ve anlamını ele
almaktadır. Daha sonra Heidegger, kitabın ikinci bölümünde ‘sein’ sözcüğünün gramatiğini ve
etimolojisini ele almaktadır. Ardından üçüncü bölümde varlığın özüne ilişkin
sorunun ne demek olduğunu incelemektedir. Dört alt bölümden meydana gelen
dördüncü ve son bölümdeyse varlık kavramına benzeyen fakat farklı olan oluşum,
görünüş, düşünme ve ödev gibi kavramları varlık kavramından ayırt etmektedir”
(Ökten, 2012: 110).
2.6
Düşünmek Ne Demektir? - 1954
Heidegger çalkantılı
siyasal olayarın yaşandığı dönemde yaptığı açıklamalar ve destekleyici
beyanlardan dolayı emekli edilmiş ve yeniden üniversitede öğretmenlik hakkı
elde ettikten sonra Freiburg Üniversitesi’nde Düşünmek Ne Demektir? adı altında
verdiği ders notlarından hazırlayıp yayınladığı küçük bir eserdir. Düşünmenin
ne demek olduğu üstüne ele alınmıştır.
“Heidegger’in
hareket noktası, Nietzsche’nin istenç metafiziği ve varlık sorusunun Sokrates
öncesi düşünce menbaıdır. İki bölümden meydana gelen Düşünmek Ne Demektir? Kitabının ilk bölümünde Heidegger, çağımızın
bir çözümlemesini sunmakta ve bu çağda en vahim şeyin hala düşünme aşamasına geçmememiz
olduğumuzu savunmasıdır. (…) Metnin ikinci bölümünde Heidegger, özellikle
tarihin ve dünyanın bir tasarım olarak algılanmasının ne anlama geldiğini ele
almaktadır”( Ökten, 2012: 120).
3
FELSEFESİ
Heidegger biraz çalkantılı bir hayat yaşamıştır. Yaşadığı
bu hayat ve aldığı eğitimle birlikte felsefesi göz önüne alındığında en önemli
eseri, felsefesini ortaya koyduğu Varlık
ve Zaman bile tamamlanmamış noksan bir eserdir. Bunun yanı sıra askerlik
yaptığı yıllardan sonra yaşadığı psikolojik durum ve bıraktığı izler,
üniversitede aldığı Katolik eğitim ve bundan sonradan soğuması, bu alanla
uğraşmaması ve dönemin siyasal gücünün yanında olması ve kendi inişli-çıkışlı
kariyerini hiçbir şey yapmamış ama çok şey yapmış gibi geliyor. Özellikle Yunan
felsefesi üzerine yaptığı seminerler ve verdiği derslerden itibaren kategoriler
ve varlık anlamında bunu kendine dert edinmesi ve felsefe için bir şeyler
yapmaya çalışması öneme değer. Heidegger’in felsefesi deyince hocası Edmund
Husserl’ı ve fenomenolojiyi anmadan geçemeyiz. İkisinin etkisini oldukça
büyüktür. Fenomenolojiyi varlık sorunu bağlamında kullanarak kendisine özgü
felsefe inşa etti. Heidegger Varlık ve
Zaman’da ‘insan’ bu dünyaya öylece bırakılmıştır ve bu bırakılmışlık olarak
insanın kendi varlığını oluşturma zorunluluğunu da beraberinde getirmiştir.
Başlangıçtaki bırakılmışlık durumu kendisi bakımından özgürlüğün yokluğudur ve
tıpkı ölümün kaçınılmaz olduğu gibi. Bu bırakılma seçim ya da tercihle değil
olan bir durum değil seçim ya da tercihi insan kendi yaşamını ileriye doğru
kurarken yapar ve yaptığı bu tercihlerle özgürlüğünü gerçekleştirmektedir. Bu
bakımdan Heidegger’de ölüm konusu önemli yer tutmaktadır.
“Kendi
var oluşumuzun, dolaysız, şüphe götürmez şekilde farkındayızdır. O nedenle, diye
düşünür Heidegger, var oluş sorununu ele almanın yolu, kendi var oluşumuzun
farkına vardığımızda bilincine vardığımız şeyin neliğinin görüngübilimsel bir
çözümlemesini yapmakla başlar. Varlık Ve Zaman adlı kitabında yaptığı budur.
Ağır, özenli, sistemli, neredeyse düşünceli düşünceli yürüyerek var oluşumuzla
ilgili bilincimizi oluşturan belli başlı iplikleri tek tek ayırır. Örneğin,
bilince konu olan bir alan, bir tür sahne, perde ya da dekor (yani bunun vuku
bulabileceği bir dünya) olmasaydı, böyle bir bilince kendi varlığımızın
bilincine sahip olamayacağımızı gösterir. Dolayısıyla, varlığımız doğası gereği
"bu dünyalı"dır. En azından bizim için varlık ile bir tür dünya,
birbirinden ayrılmaz şeylerdir. Aynı zamanda, şu ya da bu şeyin sürmekte
olduğuna dair bir kavrayış olmasaydı, yine kendi var oluşumuza dair bir
bilincimiz olamazdı. Fakat bu bir zaman boyutu gerekli kılmaktadır.
Dolayısıyla, farkında
ve bilincinde olduğumuz var oluş, doğası gereği zamansaldır. Yine, bu
zamansallık bilincimize yer etmemiş olsaydı, kendi var oluşumuzun farkına
varamazdık. Bizi belli bir biçimde, en azından asgari düzeyde kaygılandırması
gerekir ki onun farkına varalım. Kaygı, indirgenemez bir öğedir. Vs. vs. İşe
başlarken, varlığımızla ilgili bilincimizin, daha ileri bir çözümlemeye
elvermeyecek kadar dolaysız, doğrudan ve saydam bir şey olduğunu varsaymış
olabiliriz; ancak, Heidegger bunu reddederek, varlığımızla ilgili bilincimizin,
zengin ve derin bir içgörüyle çözümlemesini yapar. Sonuçta şu sonuca vardı: En
önemli yönleriyle bizim varlık kipimizin, öğeleri geçmiş, şimdi ve gelecek
zamana karşılık gelen üç yönlü bir yapısı vardır; bu yüzden, son tahlilde varlık
zamandır ( kitabın adı da budur) ( Magee, 2017)”.
4
ETKİLENDİKLERİ
Heidegger felsefe
tarihini iyi biliyor. Bunu öğrencilik yıllarında ki aldığı dersler ve
öğretmenlik yıllarında verdiği derslerden de çıkarabiliriz. Özellikle varlık
alanıyla ilgilenmesiyle Presokratik
düşünürlere kadar geri giden bir düşünsel köken görebiliriz. Bunu en geriye
Parmenides’in varlık hakkında söylediklerinden başlatıp yaşadığı dönemin sonuna
kadar uzatabiliriz. Antik felsefeden 20.yüzyıla kadar, büyük bir yumak gibi ve
önemli olan bu yumağı açmaktır. Heidegger de felsefenin yeniden yorumlanmasını
ve yeniden üstünde düşünülüp öneminin verilmesini defalarca belirtmiştir. Yani
etkilendiği ve üzerine konuşma, araştırma yaptığı çok isim vardır. Ama burada
kendisini fenomenolojiye ve oluşturduğu felsefi çerçeveye taşıyan kendisinin de
belirttiği dört önemli isime bakacağız. Bu isimler; Franz Brentano, Carl Braig,
Edmund Husserl ve olmazsa olmaz Aristoteles.
4.1
Franz
BRENTANO
Brentano. Husserl’ın hocasıdır. Fenomenolojinin
oluşumunu derinden etkileyen isimlerdendir çünkü yazdıklarıyla kurucusuna ilham
kaynaklığı etmiştir. Heidegger ise Brentano’dan etkilenişi onun Aristoteles’le
ilgili ele aldığı doktora tezinin kitaplaşması ve bu eserle karşılaşmasından
sonra olmuştur. Brentano bir felsefe profesörüdür ve önemi olarak edim
psikolojisinin kurucusu olarak gösterilmesi söylenmektedir. Yayınladığı ve
Heidegger’inde eline geçen eser, Aristoteles’in kategorilerini ele almakta ve
bunu savunmaktadır. “Tezinde Aristoteles’in
cetvelinin noksansızlığını kanıtlamak üzere yola koyulan Brentano,
Aristoteles’e göre varolanın çeşitli anlamlarının nasıl mümkün olabildiğini
irdelemiştir”( Ökten, 2004: 23).
“Heidegger’in Brentano’dan öğrendiği şey, Yunanca’daki on’un iki farklı anlamda
kullanılabildiği olmuştur: birisi bağ fiil anlamında ‘olmak’, ikincisiyse bir
isim olarak ‘var olan’. Heidegger bunların Almanca karşılıklarının sein ve Seindes olduğunu bu okuma sırasında idrak etmiştir. Heidegger, bu
ikili anlamdan şu soruyu çıkarsamıştır ki, aslında, bu soru, onun neredeyse tüm
düşünce yaşamını meşgul edecektir: Eğer var olanın çeşitli anlamları varsa, var
olanların temel anlamı nedir? (…) O, varolanların ontolojik ya da teolojik
niteliklerinin ne olduğuyla değil, varolanların tüm varoluş minvallerinin
deneyimlenmesinin olanaklılığıyla ilgilenmiştir. Bu anlamda Heidegger’in
ilgilendiği şey, ontoloji ve teolojinin ilgi sahasının da arkasındadır, bir
başka deyişle daha temeldir. Dolayısıyla Heidegger, Brentano’nun kendi düşüncesi
üzerindeki etkisini değerlendirirken şunları belirtmekte haklıdır: ‘Eğer varlık
çeşitli anlamlarda ifade edilirse, o zaman onun ön temel anlamı nedir? Varlık
ne anlama gelir?’”( Ökten, 2004: 25-26).
4.2
Carl BRAİG
Braig, Heidegger’e hocalık yapmış diğer bir isimdir.
Katolik dogmatiğe giriş ve teolojik kozmoloji derslerini veren Braig daha çok
zaman kavramı üzerinde durmuş bir isimdir. “Aristoteles, Skolastik öğreti ve
Kant’ın zaman kavramları üzerinde durmuştur. Ontolojinin sınırlarını çizmesi ve
Heidegger’inde bundan etkilenmesi kuşku götürmez bir gerçektir. İkisinin de
ortak buluşma noktasıydı ontoloji. Kullandığı dil ve ele aldığı konular
bakımından benzerlik göstermeleri hatta Heidegger’i direk olarak etkilediği
açıkça bellidir.
“Söz gelimi Varlık ve Zaman’daki ‘mekân’
incelemeleri, Braig’in eserinde bulmak mümkündür. (…) Heidegger’in Braig’ten
öğrendiği şey, ontoloji ile spekülatif teoloji arasındaki mevcut gerilimin
önemiydi. Lise son sınıftayken eline geçen Ontolojinin
Sınırları adlı bu kitap, onun teoloji ve felsefeye ilgisini arttırmış, Braig’in
kitabında ve derslerinde verdiği ayrıntılara verdiği önemi daima takdir
etmiştir. Heidegger’i hem klasik kaynaklara, hem de güncel tartışmalara götüren
eserler arasında Carl Braig’in kitabı en ön sırada yer almaktadır”.( Ökten,
2004: 31).
4.3
Edmund HUSSERL
Heidegger’in
felsefesini oluşturmasında, geliştirmesinde ve düşünsel dünyasının değişmesinde
birebir etkide bulunan ve adını andığı felsefeciler ve öğretmenleri arasında en
önemli yeri hiç kuşkusuz Edmund Husserl yer almaktadır. Çünkü fenomenolojinin
kurucusu olan Husserl, bu akımdan etkilenerek varlık anlayışını daha genel
çerçeve ile felsefesini oluşturan Heidegger’e rehber olmuştur. Mantık
araştırmalarını en önemli eseri olarak görmektedir ve bu eser üzerinde oldukça
derin bir şekilde inceleme yapmıştır. Peki Heidegger açısından bu eserin ve
yaptığı çalışmanın önemi neydi? Husserl Mantık
Araştırmaları adlı eserinde kategorilere değinmiş ve Heidegger’de
kategoriler konusu ile gençlik döneminde iç içe olmuştu.
“Husserl çok
farklı biçimde ele alıyordu. Bu bağlamda Husserl’in sahih ve gayrisahih düşünce
arasında ayrım koyması Heidegger için son derece ufuk açıcı olmuştur.
Brentano’yu anlamak üzere yola koyulan genç Heidegger, varoluşsal yargıların
doğasını özgün biçimde dile getirme imkânını Husserl’in çözümlemelerinde
bulmuş, bununla ilgili görüşlerini, yayımlanmış ilk bilimsel çalışması
sayabileceğimiz 1912 tarihli makalesinde ele almıştır”( Ökten, 2004: 42).
4.4
Aristoteles
Aristoteles,
Heidegger için ayrı ve diğer Yunanlı filozoflar arasında büyük önem taşımaktadır.
Çünkü onun Aristoteles özelinde yaptığı okumlar ve çalışmaları kendi
felsefesine ışık tutmuş ve kendisine bir şeyler kazanmasında büyük rol
oynamıştır. Aristoteles’ten öğrenme süreci nasıl gerçekleştiğini ‘mathesis’
kavramını deşmesiyle görecektir. Yaşadığı dönem boyunca felsefi görüşlerinin
birçok noktasında Aristoteles’i görüyoruz. Verdiği derslerde, yaptığı
seminerler de, sunuşlarında, üzerine yaptığı okuma ve yazmaları ile birlikte
ele aldığı proje ve yayını da bulunmaktadır. Uzun bir döneme yayılmaktadır
hatta hayatı boyunca süre gelmiştir.
“Bu bağlam içinde Heidegger için Aristoteles’in rolü ne
olmuştur? Heidegger için Aristoteles, hocası Husserl’in fenomenolojik
yönteminden kendini ayırt edip kişisel konumunu bulmasını sağlamıştır. Aristoteles’i
okuması, bu bağlamda, özünü bulma yönünde bir mathesis örneğini oluşturmuştur. Heidegger’in Aristoteles’i okumada
ki amacı filolojik bir katiyyet ve hassasiyet olmamıştır. Onun Aristoteles
okumaları daha ziyade buldukları, daha sonraki felsefi çalışmalarının çatısını
oluşturmuştur, diye iddia edilebilir. Sonuç olarak ele alındığında Heidegger, mathesis kavramının çerçevesi içinde
kendi felsefi konum ve durumunun ayırdına varmakta, ne yapacağının, ne yapması
gerektiğin yol ve yordamını Aristoteles’i inceleyerek belirlemektedir” (Ökten,
2004: 51-53).
5
ETKİLEDİĞİ
İSİMLER
Heidegger, pek çok
felsefeciyi etkilemiştir. Etkiledikleri arasında öğrencileri de vardır. Bunun
yanı sıra felsefesine ilgi duyan isimler vardır. Özellikle fenomenolojiyi
varlık sorunu bağlamında birleştirip, varlığın asıl anlamının ne olduğu,
hiçliğin neden olmadığı, bir şeyin var olması ne demektir diye temele ilişkin
sorularla çizdiği felsefe 20.yüzyıl da etkisini diğer düşünürlerde de gösterecektir.
6
DEĞERLENDİRME
Heidegger’e baktığımızda birçok konu hakkında önemli çalışmalar ele almışsa
da temel problem olarak gördüğü insan ve bunun ne anlama geldiğinin, klasik
felsefe ile modern felsefe arasında ki farkı ortaya koyarak açıklamaya
çalışmıştır. Günümüz insanının düşünmeyi artık unuttuğunu ve var olan olarak
kendisinin de ne anlam ifade ettiğini anlayamaz hale getirmiştir. Onun derdi
felsefenin yeniden düşünülerek, gözden geçirilmesi ve ontoloji esaslı yeni bir
felsefe anlayışı ortaya koymak, felsefeye gereken değeri ve önemi vermektir.
Varlık’ın aslında zamanın ta kendisi olduğunu göstermiş, var olanın zaman
kiplerinden bahsederek şu anda olanı, anlık ı açıklamaya çalışmıştır. Bu
açıklamayı da benimsediği fenomenoloji ile olanaklı görmüş ve fenomenolojiyi
modern felsefede varlığı açıklamada tek yöntem olarak görmektedir. Klasik Yunan
felsefesinden oldukça etkilenmiş, Aristoteles odaklı araştırma ve konuları
dâhilin de Husserl’ın merkeze alındığı, varlığı sistematik şekilde ele alıp
farklı yorum ve görüşleriyle bambaşka bir dünya yaratıyor.
Şu düşündürücü çağımızda, daha da
düşündürücü olan, bizim hala düşünmüyor olduğumuzdur.
Martin
HEIDEGGER
KAYNAKÇA
·
BOLT
Barbara, Yeni Bir Bakışla HEIDEGGER,
Çev.: Murat Özbank, Kolektif Kitap, İstanbul,
2012
·
HEİDEGGER
Martin, Metafizik Nedir?, Çev.:
Mazhar Şevket İpşiroğlu, Suut Kemal Yetkin, Kaktüs Yayınları, İstanbul, 2003
·
ÖKTEN Kaan,
Heidegger’e Giriş, Agora Kitaplığı,
İstanbul, 2012
·
ÖKTEN Kaan,
HEİDEGGER, Agora Kitaplığı, İstanbul,
2004
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder