10 Mayıs 2017 Çarşamba

MARTIN HEIDEGGER

1          MARTIN HEIDEGGER’İN KISA YAŞAM ÖYKÜSÜ

Martin Heidegger 26 Eylül 1889’da doğdu, 87 yıl yaşadı ve 26 Mayıs 1976’da öldü. Almanya’nın Messkirch kasabasında doğdu, ilk ve ortaokul eğitim hayatına da bu kasabada başladı. Lise eğitimine Freiburg’da başladı ve burada tamamladı. Freiburg’daki lise hayatı boyunca matematikle birlikte evrim biyolojisi ve katolik teolojiye ilgi duydu. Çocukluğundan itibaren dine ve felsefeye eğilimli biri olarak yetişti. Felsefi çalışmalarıyla olduğu kadar, yaşamı ve çeşitli dönemlerde sergilediği politik tutumuyla da tartışma konusu oldu. Felsefi bilgi, birikimi önemi yadsınamazken siyasi açıklamaları dolayısıyla sürekli sorunlu bir ilişkinin taşıyıcısı oldu ve bu durum çoğu zaman felsefi çalışmalarına da yansıyarak onları gölgede bıraktı. Hatta kaynaklara bakıldığında 1933 senesinde Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte Heidegger, Nazi Partisi’ne katılmıştır. Ve birçok konuşmasın da Hitler’e duyduğu saygı ve sevgiyi dile getirmiştir. Bu yüzden 1945 yılında Nazilere katıldığı gerekçesiyle görevinden uzaklaştırılmıştır. Ancak yaptığı çalışmaların kuvvetliliğinden ve etkisinden dolayı önemini korumuş ve felsefe açısından yerini muhafaza etmiştir. 
Yazının devamı için tıklayınız.: http://mekanlamekan.blogspot.com.tr/p/martin-heidegger-yasami-felsefesi.html yada üst sekmeden seçiniz ... 

20 Mart 2017 Pazartesi

 BİLİNEMEZCİLİK


          Türkçeye bilinemezcilik olarak çevrilen, daha yaygın şekli ise İngilizce deki karşılığı olan Agnostisizm felsefi terimi ilk defa İngiliz Biyolog Thomas Henry HUXLEY(1825-1895) tarafından 1869 yılında kullanılmıştır. Diğer Avrupa dillerinde ise;  Fr.: Agnosticisme, Alm.: Agnosticismus,  Yun.: Agnostos olarak çevrilmiştir. Osmanlıcada ki karşılığı ise Laedriye olarak karşımıza çıkar. Etimolojisine gelecek olur isek; Yunanca olumsuzluk eki olan “an” eki ile ve yine aynı dilde “bilen, bilgisi olan” anlamına gelen gnostikos sözcüklerinin birleşiminden oluşur. Kabaca anlamı, bilgisi olmayan demektir.
Farklı türden açıklamalar getirilse de açıklamaların temel noktada birleştiğini ve yapılan birçok tanımda diğer yazılanlar ile arasında ortak noktalara değinildiğini söyleyebiliriz. Birçok yazar hemen hemen aynı şemsiye altında toplanmış ve aynı anlamı farlı sözcükler ile ifade etmeye çalışmıştır. Bunu örneklendirebileceğimiz farklı kaynaklar ile farklı tanımlar karşımıza çıkmaktadır. Konuyu daha iyi anlatmak için elime geçen ve birbirine paralel açıklamalar yapan iki felsefe sözlüğü nünde de tanımlamalarının izahı yapılarak daha rahat bir biçimde ortaya bir şeyler koyabiliriz. İlk alıntıda Bedia Akarsu, ikinci alıntıda Afşar Timuçin’in açıklaması verilmiştir. İki açıklananında birbirleriyle hemen hemen yakın anlamda şeyler söylediğini görüyoruz 
Gerçek ve salt varlığın, kendinde nesnelerin bilinemeyeceği kanı ve öğretisi. Bu öğretide a) gerçek varlığa ya büsbütün erişilemeyeceği b) ya da bilgi ve usla değil de, ancak inanç ile ulaşılabileceği ileri sürülür[1]
“Mutlak bilgiye yani deney alanını aşanın bilgisine ulaşılamayacağını öne süren öğreti. İnsan zihninin mutlak bilgiye ulaşma yeteneğinin de olmadığını, eşyanın doğası üzerine doğru bilgi ortaya koyamayacağını bildirir diyen arasında kullanılan kelimeler haricinde bir fark görünmediği, anlatılmak istenenin anlam bakımından aynı şeyler olduğu göz önündedir.”[2]
        Thomas Huxley bu kavramı ortaya atarken en önemli etkenlerden biriside Darwin’den etkilenmesi ve onun teorisini destekleyen açıklamaları dile getiren yazılar yazmasıdır. Yani Tanrı ile alakalı kuşkuculuğunu barındırmasından kaynaklanıyordu. Bu bağlamda agnostisizm için Tanrının varlığına ilişkin kuşkuculuk. Tanrının varlığının ya da yokluğunun ispat edilemeyeceği görüşü[3] açıklamasının dile getirilmesi zannediyorum ki yerinde olmuştur.
“Sonsuz, ilk sebepler, cevher, eşya ve olayların son gayesi gibi, metafizik hakikatleri insan zihninin asla bilemeyeceğini ileri süren ve böylece metafiziğe bilinemez diyen sistemin adıdır. İnsan zihninin ve aklın reel değeri yoktur. Bu anlayış görünüşler âleminin ilk ve son sebeplerinin akıl için daima meçhul kalacağın iddia eder. Böyle olunca da agnostisizm objektif bir bilginin ve fizik ötesinin imkânsızlığını kabul etmiş olur.”[4]
Bu iki farklı görüşün birbirlerini çok uygun ve güzel bir biçimde tamamlaması konunun başında değindim yeri tam manası ile açıklamakta. Öte yandan fazlaca başvurulan, bilinen ve dikkate alınabilecek önemli sözlük kaynaklarından biri olarak gösterilen açıklamalarının yanı sıra konuyu daha geniş ve derinlemesine ele alan Ahmet Cevizci’nin bilinemezcilik için yaptığı açıklamasının bir bölümünde şunu dile getirmektedir:
“Kökleri Sofistlerle Sokrates’e kadar geri giden, Ortaçağda olumsuz teolojiyle ifadesini bulurken, günümüzde ise mantıkçı pozitivistler tarafından savunulan bilinemezcilik, fideizmin tam karşısında yer alır. Düşünce tarihinin farklı dönemlerinde, farklı biçimler altında çıkmış olsa da, bilinemezciliğe, Hume ve Kant’ın beşeri varlığının, deneyimi aşan konularda bilgiye ulaşmanın imkânsız olduğunu dile getiren felsefi tavırlarıyla, bilimsel ve tarihsel araştırmaların, kutsal kitabı, tanrısal vahiy imkânı eleştirmeden kabul etmeyi giderek zorlaştırması ivme kazandırmıştır. Bununla birlikte Kant’ın da belirttiği gibi, bilginin mümkün olmadığı yerde, inanç söz konusu olabilir ve bundan dolayı, kişi felsefi anlamda bilinemezci olsa da, dini bir çerçeve içinde Tanrı’nın varlığına inanabilir.”[5]
Sonuç olarak insanoğlu her zaman her şeyi bilmek isterken öte yandan da her şeyi bilemeyeceğimizi de biliyoruz. Bu yüzden bazı konular gizliliğini koruyacak ve aşkınsal içerikleri ne tam anlamı ile bilip kabul edeceğiz, ne de bilemeyip reddedeceğiz, agnostikler gibi arafta kalanlar daima olacaktır.



KAYNAKÇA


AKARSU Bedia, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İnkılap Kitapevi, 2010
TİMUÇİN Afşar, Felsefe Sözlüğü, Bulut Yayınları, 2004
YILDIRIM Cemal, Ansiklopedik Çağdaş Felsefe Sözlüğü, Doruk Yayımcılık, İstanbul, 2004
BOLAY Süleyman Hayri, Felsefe Doktrinleri ve Terimleri Sözlüğü, 2009
CEVİZCİ Ahmet, Felsefe Sözlüğü, İstanbul, 2005



[1] Bedia AKARSU,  Felsefe terimleri sözlüğü, 2010, s37
[2] Afşar TİMUÇİN, Felsefe sözlüğü, 2004, s41
[3] Cemal YILDIRIM, Ansiklopedik çağdaş felsefe sözlüğü, 2004, s35
[4] S.Hayri BOLAY, Felsefe doktrinleri ve terimleri sözlüğü, 2009, s45
[5] Ahmet CEVİZCİ, Felsefe sözlüğü, 2005, s281,282

11 Şubat 2017 Cumartesi

Hilkat garibesi sistemine hayır!.. Uğur DÜNDAR - 12.02.2017!

“Hilkat Garibesi” yaratılış itibariyle anormal olandır. Ayrıca “acayip” “garip” “tuhaf” olan yapılara da hilkat garibesi denir. İnsan tarafından tasarımlanan en önemli yapı ise anayasadır. Anayasa, toplumların anatomisini oluşturan yasama, yürütme ve yargının görev, yetki, sorumluluk alanının tasarımıdır. Ancak tüm tasarımların sorunu, değişen zaman karşısında güncelliklerini devam ettirememesidir. Bunun içindir ki, bu yapılar zaman içinde ya kökten ya da kısmi olarak değiştirilirler. Mevcut anayasanın, milletimizin özellikleri, anayasa hukukunun çağdaş seviyesi, bireysel hak ve özgürlüklerin esası dikkate alınarak tekrar tasarlanması gerekmekteyken, zaten uzun yıllardır yamalı bohçaya dönen 1982 Anayasası'na, son değişiklik teklifiyle bir yama daha atılmaya çalışılmaktadır!.. *  *  * Referandumda kullanacağım oyun rengine karar verebilmek için yasanın tüm maddelerini bir hukukçu olarak karşılaştırmalı ve detaylı olarak inceledim. Kamuoyuna başkanlık sistemi olarak sunulan bu değişikliğin, “Başkanlık sistemi ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını” hemen belirteyim. Başkanlık sistemi, parlamenter sistemden farklı olarak kuvvetlerin birbiriyle yumuşak değil, çok sert bir biçimde ayrılması ilkesine dayanır. Başkanlık sisteminde yürütme yetkisi tek elde toplanır; ancak, buna karşı müthiş bir dengeleme ve denetleme mekanizması, sistemin vazgeçilmez unsuru olarak öne çıkar. Başkanlık sisteminde yasama ve yürütme birbirinin alanına müdahale edemezler. Yürütmenin tüm gücünü elinde bulunduran başkan, mevcut yetkililerini kötüye kullanmaması için yasama tarafından denetlenir. Bu sistemin önemli bir diğer özelliği ise tam bağımsız bir yargı oluşumudur. *  *  * Başkanlık sisteminin yukarıda belirttiğim en temel özelliklerini alıp, bizde yapılmaya çalışılan anayasa değişikliğiyle karşılaştırdığınızda, birbirine taban tabana zıt iki sistem görüyorsunuz! Kuvvetlerin birbiriyle sert biçimde ayrılması yerine, kuvvetlerin birliği esasına dayanan, cumhurbaşkanını, Meclis'i fesih yetkisi dahil sınırsıza yakın yetkilerle donatan ve isterse ölümüne kadar seçilmesine olanak tanıyan bir sistem! Bu öyle bir sistem ki, ne başkanlık sisteminin ne de yarı başkanlık sisteminin özelliklerini yansıtıyor! Sistem, başkanlık olmadığı için buna Türk tipi başkanlık sistemi de diyemeyiz. Bu kadar çarpık, bozuk ne olduğu belli olmayan bu sisteme, verilecek tek bir isim vardır: O da “Hilkat Garibesi” sistemidir!.. *  *  *

8 Şubat 2017 Çarşamba

PİR SULTAN ABDAL-İLLE DOSTUN BİR TEK GÜLÜ YARALAR BENİ.

İLLE DOSTUN BİR TEK GÜLÜ YARALAR BENİ.

Hikaye olunur ki: Pir Sultan Abdal, idam edileceği dar ağacına doğru yürümeye başlar. Hızır Paşa emir verir: "Herkes Pir Sultan'ı taşlasın, taş atmayanın boynu uçurulacak bilsin." diye. Uğruna mücadele ettiği halk, Pir Sultan'ı taşlamaya başlar. Taşlar Pir Sultan'a kadar gelmekte, ama ona değmeden yere düşmektedir. Pir'in musahibi (can yoldaşı) Ali Baba, taş atmasa da can korkusundan Pir'e bir gül atar. Gül Pir'e değer ve yaralar. Al kanlar akar Pir'in bedeninden. Can dostunun bu hareketinden incinen Pir'in dudaklarından şu nefes dökülür:


Şu kanlı zalımın ettiği işler, 
Garip bülbül gibi zaralar beni.
Yağmur gibi yağar başıma taşlar, 
İllede dostun bir fiskesi yaralar beni. 

Dar günümde dost düşmanım belli oldu. 
Bir derdim var idi, şimdi elli oldu. 
Ecel fermanı boymuna takıldı. 
Gerek asa, gerek vuralar beni. 

Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz. 
Haktan emr olmazsa rahmet yağmaz. 
Şu ellerin taşı hiç bana değmez.
İLLE DOSTUN BİR TEK GÜLÜ YARALAR BENİ.

4 Şubat 2017 Cumartesi

Pir Sultan Deyi -HUSEYIN BOYACI-SAVAS ER! Mükemmel yorum harika düet güz...

SIKILMADIM!

-Sıkıldın mı ?
+Hayır ben hiç de sıkılmam. Herkesin derdi bu.Herkes sıkılıyor!
+Doğa size açıklandı ve sıkıldınız!
+Yaşayan beden size açıklandı ve sıkıldınız!
+Evren size açıklandı ve bundan da sıkıldınız!
+Şimdi sadece ucuz heyecanlar istiyorsunuz,bunlardan bol bol istiyorsunuz ve yeni oldukları sürece ne kadar adi,saçma oldukları fark etmiyor. Hakkımda ne söylersen söyle ama ben hiç de sıkılmıyorum.
-İyi.Tamam.
                                                                                                                                                                     *NAKED-1993 

3 Şubat 2017 Cuma

FELSEFE

Felsefe,yeni kavramlar üretme ve kavramları açıklama ve açıklamaya çalıştığı bu kavramı diğer alanlar ile ilişkilendirerek bunları tüm insanlara ve kuruluşlara yol açmak,bir nebzede olsa yardım edebilmek amacı taşıyan yaşayan bir bilimdir.

Wikipedia

Arama sonuçları